Sunday, 22 May 2016

Hestyar

Ez zarokeka hestyar im.
Dilê min şûşeya keştî.
Di pêşîya hemû hestan.
Têgihiştim ji veqetandinê.
Ji min re dibên şerûd
Lê hestyar im ez.
Hêsrên min gewher in
Vedişêrim ji hemû kesan.
Vediciniqin ji agirê çavê min
Vediciniqin ji jehra li ser zimanê min
Vediciniqin li wê cureta min a
sekn pê neketîya wêrek.
Dibên;alîyekî wê kendalekî tîk
alîyê din sertara çîyayekî şêt e.
Lê gava ez wiha nekim.
Ka çawa biparêzim zaroka di dilê xwe de.
Alîyekî min dareka hinarêya şêt
alîyê din jî qesreka cemidî ye.

Murathan Mungan/kırılgan

Monday, 7 March 2016

Matîns

Louise Gluck di sala 1943an da li bajaré New York Cityé ji dayîka xwe bu. Malbata wé ji ber zilm u zordarîya barbaran li ber Çîyayé Araraté koçî Amerîkayé kir. Helbestvan a bi nav û deng di berhemén xwe da zédetirîn behsa koçberîyé, mirin û imkanén ji hevdu hezkiriné kir. Di sala 1990an da pirtuk a wé ya bi navé "Ararat " hat weşandin, di vé pirtuké da bîranîn û hestén malbata xwe ya koçber anî ziman.

Ku min gotibe jî ez ji te hezdikim min biborîne, én bihéz hemasa vira dikin ji ber ku én béhéz xwe davejin ji bexté tirsé.
Ez nikarim hezbikim é ku min fehm ne kirîye.
Û tû jî tu tiştî dîyar nakî; tû dara gîjoké yî? é ku her tim eynî dimîne , li eynî cîh î.
An jî tû mijmijok î? bébiryar,péşîyé héşin dibî li piştekî bi nav beybûnén pembû; di saleka din mor vebikî li nav baxçeyekî gulan da.
Ger ku tû fehm bikî
tu wateya van hemûyan tune li gorî me,
Ew bédengîya vé fikra te derdixe holé; dîyar dike ku tû her tişt î, mijmijok û dara gîjoké, gula tenik û beybûna qewîn.
- Ji me ra jî tunebuyîna te bawerkirin dimîne , ev e a tû dixwazî em bawer bikin? , tû dîyar dikî bédengîya xwe ya sibé zu ,bi vé ré.
Hé kulehan pîyén xwe ne xerxitandin e.
Pisîkan jî hev ne xistîn e li hewşé.

Cenga Navxweyî


Ez bûm dû parçe
lé ez é xwe bi dest bixim.
Ez é difré bikolim û derxim.
Ez é hevrîngé hildim
û parseké qut bikim,biavéjim.
Lihazekî hildim.
û derxim ji derva
Parçeyén xwedayé hundiré min da yén hurbuyî
Wekî parçeyén lîstiké,
ez é dîsa téxim cîhén wan,
bi sebra kişikbazekî.
Çend parçe ne?
Wekî hezaran tén héstkirin.
Mîna fahîşeyekî xwe xemiland xwedé
bi avzéya hezgé
Mîna kalekî xwe xemiland xwedé
di telaş a derdén xwe da
Mîna zarokekî xwe xemiland xwedé
bi temamî tazî
digel çerm jî
waxté we spî kir nerm,wekî avokadoyan.
Û yén din,yén din,yén din
lé ez é wan hemûyan bi dest bixim.
û ez é welaté xwedé yé hundiré xwe avabikim-lé yekbûyî
Rihekî nû biafirînim bi çérm ve
bixemlînim wé.
Û paşe kirasé xwe werbigrim
û lawjeyekî bibéjim,
strana xwe...
Anne Sexton :The Civil War

Tuesday, 12 January 2016

İslam Arap coğrafyasında ortaya çıkmıştır ve tek tanrılı dinlerin sonuncusu olma ideasını taşır. Nasıl ki her düşünce akımı,din, ideoloji vücut bulduğu toplumun gelenek-görenekleri, üretim ilişkileri, dil ve coğrafyasından etkilenirse İslam’da Müslümanların “cahiliye devri” diye nitelendirdiği dönemin koşullarından oluşmuştur. Musevilik başta olmak üzere kendisinden önceki din ve inançlardan büyük ölçüde etkilenmiştir.
Müslümanlar yapılan Kuran eleştirilerine karşı genellikle, çeviri yapılırken yorumlama hatalarına düşüldüğünü savunurlar.  Buna göre kuran kusursuzdur ama yapılan tevsirler kusurludur. Bu yazı için birden fazla tevsire karşılaştırmalı bir göze bakarak genel bir sonuç çıkarmaya çalıştık. Buna rağmen gerçek kuran bu değil, bu tevsirler kusurludur deniyorsa doğru olanın yine islam’a inan kişiler tarafından ortaya konması gerekir.
Kuran’da yaratılış miti
Yapılan araştırmalar türümüzün hikayesinin 100.000 yıldan daha önceye kadar gittiğini ortaya koyar. Oysa  tek tanrılı dinler tarihi kendileriyle başlatmayı tercih ederler. Yani tek tanrılı dinler kendilerinin ortaya çıkış tarihini insanın yaratılış tarihi olarak alır.insanlığın tarihini kendilerinin ortaya çıkışlarıyla bir alınca insanlığın binlerce yıllık evriminin sonuçlarını da belirlenmiş bir insan doğası/fıtrat olarak kabul ederler.  Örneğin erkek cinsinin toplumda daha aktif olması bir sebep değil sonuçtur. İnsanın evrimine bakarak bu durumun neden böyle olduğu anlaşılabilir oysa Kuran’a göre erkek daha aktiftir çünkü Allah onu üstün yaratmıştır. Yaratılış miti ; Allahın önce ademi yarattığını ve sonra onun vücudundan havva’yı yarattığını ve insan türünün bu yolla çoğaldığını anlatan hikayedir.Tevrat’ın Tekvin ( yaratılış) bölümünde Rabb’in ademi nasıl yarattığı daha sonra ademe arkadaşlık yapsın diye onun bir parçasından Havva’yı yarattığı açıkça yazılır. Kuran da yine ayni hikayeyi temel alarak insanın varoluşunu açıklamaya çalışır. Kuran’da yaratılış ile ilgili belirgin bir şekilde bilgi veren iki sureye bakalım.
Nisa 1:” Ey insanlar, Rabbinizden korkup-sakının. O ki, sizi tek bir nefisten(Adem'den) yarattı. Ve ondan(Adem'den), onun zevcesini(Havva'yı) yarattı. O ikisinden, çokça erkekler ve kadınlar türetip-yaydı. Allah'tan korkup-sakının ki, O'nunla ve akrabalıklarla, talepte bulunuyorsunuz. Muhakkak Allah, sizin üzerinizde gözetleyicidir.”
Buna göre Allah insanı aslında tek bir erkekten yaratmıştır ama daha sonra onun bir parçasından kadını yaratır. Kadının yaratılması kendi başına bir anlam ifade etmez o erkeğe zevce olması için yaratılmış olandır. Yine yaratılış konusuna değinen Araf suresi 189’a bir bakalım.
Araf 189 ; “O(Allah) ki, sizi tek bir nefisten(Adem'den) yarattı. Onda sükun bulması için, kendisinden zevcesini(eşini) yarattı. O zaman ki, onu örttü, o hafif bir yükle yüklendi ve onunla(o yükle) dolaştı. Arkasından ağırlaştı. Ve o ikisi, Rableri olan Allah'ı çağırdı: "Şayet bize bir salih(çocuk) verirsen, elbette biz, teşekkür edenlerden olacağız."
Burada Nisa 1.ci sureden farklı olarak dikkat çeken ifade “onda sükun bulması için” dir. Yani kadın erkeğin sükun bulması için yaratılmıştır. Aslına buna benzer ifadeler kuran boyunca yinelenir. Kuran’da kadına biçilen misyon üremenin gerçekleşmesi için tarla olmak, erkeğe huzur-rahatlama sağlayacak itaatkar bir zevce, erkeğin malını ve yine erkeğin malı olarak kendi cinselliğini yabancılardan sakınması gereken bekçi olmaktır.
Kuran’a göre İslam öncesi Arap toplumunda kadın

Müslümanlar islam’ın kadına değer verdiğini, kadının yaşantısını olumlu yönde değiştirdiğini belirmek için sıklıkla; İslam öncesi dönemde Arapların kız çocuklarını canlı olarak gömdükleri söylerler. Bu konu ile ilgili surelere bakalım.
En’am suresi  137 : “ Yine bunun gibi, Allah’a ortak koşanların çoğuna, koştukları ortaklar, çocuklarını öldürmelerini güzel gösterdi ki; onları helâke sürüklesinler ve dinlerini karıştırıp onları yanıltsınlar. Eğer Rabbin dileseydi, bunu yapamazlardı. Artık sen onları uydurdukları ile baş başa bırak.” 
Yine Tekvi1 suresi  8-9’da "Diri diri toprağa gömülen kız çocuğunun hangi suçla öldürüldüğü sorulduğu zaman..."  diye bir ifade geçer.
 İslam öncesi dönemde kadınların durumunun çok iyi olduğunu savunmak mümkün değil, hele ki o dönemin koşullarının bir ürünü olan İslam’a bakınca bu hiç mümkün değil. Fakat burada bir sorun var. Mademki İslam öncesi dönemde insanlar çocuklarını öldürüyorlardı, üreme nasıl gerçekleşiyordu. Bir zaman sonra üremenin tamamen bitmesi gerekmez miydi. Buna karşılık olarak da yalnızca bazı aşiretlerin bu uygulamayı yaptığı söyleniyor. Yapılan bazı araştırmalar İslam öncesi Arap toplumunda hasta doğan çocuklar ve toplumun güzellik algısına göre çirkin sayılan kız çocuklar öldürülüyordu. Fakat aynı uygulamanın İslam ortaya çıktıktan sonra da devam ettiği de biliniyor. Çünkü zannedildiği gibi islama geçmemiş toplumun tanrılarını hoşnut etmek için yaptıkları bir uygulama değil, göçebe yaşam koşullarının, sürekli savaşların bir dayatmasıydı. İslam geldikten sonra bu durum değişmediği için aynı uygulamanın devam etmiş olması da olasıdır.
 İslam öncesi dönemin Arap toplumunda kadının yaşantısında dair bir iz bulabileceğimiz Ahzab suresi 33’e bakalım:
 Ahzab Suresi 33; “Hem vakarınızla evlerinizde durun da önceki cahiliyet devrinde olduğu gibi süslenip çıkmayın. Namazı kılın, zekatı verin. Allah ve Resulü'ne itaat edin. Ey ehli beyt! Allah sizden kiri gidermek ve sizi tertemiz, pampak yapmak istiyor.”
Bu sureden de anlıyoruz ki islam’ın cahiliye dönemi diye adlandırdığı dönemde kadınlar dışarı çıkabiliyorlardı oysa İslam kadınları “korumak” adına eve hapsetti. Aslında islam’ın korumaktan anladığı kadının kendisini korumak değil, kadının tek bir erkeğin malı ve namusu olmasını güvence altına almaktır.
Kuran’a göre aybaşı kanaması, evlilik ve nikah
Bakara suresi 187,197, 222’de sırasıyla hac döneminde, oruçluyken ve regl döneminde kadınlarla cinsel ilişkiye girmenin kaideleri anlatılıyor. Kullanılan dil ve konulara yaklaşım kadını yalnızca erkeğin ihtiyacı üzerinden ele alan bir yapıya sahiptir. İslam öncesi dönemde de onun sonrasında da büyük acılar çeken kadınların başka hiçbir anlatılacak, çözüm bulunacak derdi yokmuş gibi üstelik de hiçbir şekilde kadını muhatap almadan, doğrudan erkeklere kadınlarla nasıl cinsel ilişkiye girecekleri anlatılıyor. Doğrudan kadınlara kesinlikle hitap edilmemiştir ve konu kadının ihtiyaçları üzerinden anlatılmamıştır.
Kadının biyolojik olarak erkekten ayrıldığı bir konu da aybaşı halidir. Üremenin devamı için rahmin kendisini yenilediği bu dönemi Kuran Bakara suresi 222’de ele alıyor .
BAKARA-222: “ Sana kadınların ay halleri hakkında soruyorlar. De ki: “O bir eziyettir. Âdet halinde kadınlardan uzak durunuz ve temizleninceye kadar onlara yaklaşmayınız; temizlendiklerinde ise Allah'ın size emrettiği şekilde onlara yaklaşınız. Doğrusu, Allah tövbe edenleri ve temizlenenleri sever.”
 Bakara suresi 222’de aybaşı halinin Arapçadan Türkçeye hastalık,eza, eziyet,ıstırap olarak çevrilen “ezen” kelimesiyle ifade edilmesi kadının bu dönemini anormal  bir hal olarak görülüğünü gösteriyor. Yine “ …temizleninceye kadar onlara yaklaşmayınız” ifadesinden anlıyoruz ki Kuran aybaşı halini temizlenilmesi gereken kirli/kötü bir durum olarak ele almıştır. Aslında kuranın geneline hakim olan dil ataerkildir. İnsan ırkının yetişkin erkek üyesi dışında kalan bütün varlıkları erkeğin iyi bir kul olması sürecinde birer saha,alan olmaya indirger. Örneğin; kadının regl olmasından söz edilirken; erkek eğer cinsel ilişkiye girmek için kadının “temizlenmesini” beklerse sevaba girer. Bunun örneklerini kuran boyunca görmek mümkündür. Birde Bakara 223’e bakarak kadının nasıl tanımlandığına bakalım.
Bakara 223;” Kadınlarınız, sizin için bir tarladır. O halde tarlanıza dilediğiniz gibi varın ve kendiniz için ileriye hazırlık yapın. Allah'tan korkun ve bilin ki siz mutlaka O'nun huzuruna varacaksınız. Ey Muhammed, müminleri müjdele!”
Buna göre kadın erkeğin ileriye dönük hazırlık yapacağı bir tarladır. Kadının kendi başına bir varoluş amacı yoktur. Kadın iyi bir kul olmaya, erkek için iyi bir tarla olma yoluyla ulaşabilir. Aynı şekilde Al-i İmran suresi 14’te kadının bir meta olarak betimlendiği görülebilir. 

Al-i İmran suresi 14: “ insanlara kadınlar, oğullar, yüklerle altın ve gümüş yığınları, salma atlar, davarlar, ekinler kabilinden aşırı sevgiyle bağlanılan şeyler çok süslü gösterilmiştir. Halbuki bunlar dünya hayatının geçici faydalarını sağlayan şeylerdir. Oysa varılacak yerin (ebedî hayatın) bütün güzellikleri Allah katındadır.”

 Bu sureye göre kadın ve evlat (erkek çocuk daha değerli görüldüğü için “oğullar”) da tıpkı altın,gümüş,ekin ve davar gibi erkeğin şanını yüceltecek bir “şey”dir. (Şey; Arapça’da eşya,mal anlamına gelir) 

Bakara suresi ; 226, 227,228, 229,230,231,232’de en genel anlamda boşanmadan bahsediliyor. Bu sureler boyunca kadın ile evliliğin sürdürülmesi anlamında “tutmak” boşanmak anlamında ise “salmak” kelimelerinin kullanılmıştır. Yani kadın mehir verilip “tutulacak” veya eğer olmuyorsa “salınacak” biridir. Fakat yine bu hukuk evlenecek kadın ile erkek arasında değildir. Evlenecek erkek ile kadının babası, amcası veya erkek bir aile büyüğü arasındadır. Kadın doğrudan muhatap  alınmaz.
Zaten islam’ın kadınlara getirdiği kurallar çerçevesinde bir kadının kendisine dair söz söyleme olanakları ortadan kaldırmıştır. Kadının tek başına sosyal hayatın içinde bulunmasını, çalışmasını ve kendi yaşamını idame etmesini türlü kurallarla neredeyse imkansız hale getiren İslam; kadını ekonomik olarak tamamen erkeğe bağlıyor. Evlilik ile ilgili ortaya konan kurallarla kadın erkeğe bağımlı kılınıyor. Kadının bağımlı bırakıldığını, erkeğin merhametine terk edildiğini,  çaresizleştirildiğini bir de Nisa 34’te görelim.
NİSÂ-34: “ Allah'ın bazısını bazısına üstün kılması nedeniyle ve mallarından harcamalarından ötürü erkekler, kadınlar üzerinde hüküm sahibidirler. (Ama öte yandan da) saliha kadınlar; gönülden boyun eğenler ve Allah'ın korunmasını emrettiği şeyleri (malı ve namuslarını), kocasının bulunmadığı zamanda koruyanlardır. Baş kaldırmalarından endişelendiğiniz kadınlara (önce) öğüt verin, (etkili olmazsa) onları yataklarında yalnız bırakın, (o da olmazsa, son çare olarak sınırları aşmamak şartıyla) onları (iz bırakmayacak şekilde, suçlu oldukları hasebiyle) dövün. Size itaat ederlerse sakın aleyhlerine yol aramayın. (Unutmayın ki) Allah (hepinizden daha) yücedir, büyüktür.) “
Surenin ilk cümlesinde de “Allahın bazısını bazısına üstün kılması nedeniyle” deniyor, yani Kurana göre erkek zaten başta üstün kılınmıştır. Önce kadınların mal kazanmasını engelleyip daha sonra kadınlar için mallarını harcamalarını gerekçe olarak gösterip erkekleri kadınlar üzerinde hüküm sahibi yapılmıştır. Kadın ise malin bekçisi konumundadır ama dahası kadının cinselliği de bu malın bir parçasıdır. Çünkü saliha bir kadın cinselliğini de yalnızca ona hakim kılınan erkeğe saklamalıdır. Eğer ki bunu düzgün şekilde yapmazsa, önce uyarılır sonra ise dövülür.
  Kuran’da kadın köle, cariye meselesi
Bilindiği üzere İslam dini köleliği kaldırmamış onun yerine köle sahiplerine kölelerine “iyi” davranmaları için tavsiyelerde bulunmuştur. Cariye ise işkal edilen yerlerde esir olarak ele geçirilip peygamber ve savaşa katılan diğer kişiler arasında pay edilen kadınlara deniyor. Kuran’da içinde cariyelerle ilgili bilgi bulunan 9 ayet vardır. Bunlardan konumuzla doğrudan ilgili olan üçüne bakalım.
Nisa suresi 4; “Eğer öksüz kızlarla evlendiğinizde onlara karşı adaletli davranamamaktan korkarsanız, hoşunuza giden diğer kadınlardan iki, üç ve dörde kadar evlenebilirsiniz. Eğer adaleti gözetmemekten korkarsanız, o zaman bir tane ile veya elinizin altındakiyle (sahip olduğunuz câriye ile) yetinin. Doğruluktan ayrılmamak için bu daha elverişlidir.”
İslam dinine göre yetim Allahın emanetidir. Ama evinize aldığınız yetimlerden cinsel olarak faydalanabilirsiniz.Eğer ki o da yetmezse kadın kölelerinizle yetinin diye öğütleniyor. Günümüzde artık kadın sex kölelerini evde tutmak,beslemek her erkeğin karşılayamayacağı bir durumdur. Her erkek kendi kölesini beslemez ama parasını ödeyen her erkeğin hizmet göreceği genelevler mevcuttur. İslam ise sex köleliğini kabul etmiş, meşru görmüş ve yine erkeğin çıkarına göre düzenlemiştir.
Bakara 221: “Müşrik kadınları, iman etmedikçe nikâhlamayın. Bir müşrik kadın, sizin hoşunuza gitse bile, iman etmiş olan bir cariye herhalde ondan daha hayırlıdır. Müşrik erkeklere de mümin kadınları nikâh ettirmeyin. Bir müşrik, sizin hoşunuza gitse bile, mümin bir köle elbette ondan daha hayırlıdır. Onlar sizi ateşe davet ederler, Allah ise, kendi izniyle cennete ve mağfirete davet ediyor ve âyetlerini insanlara açıklıyor. Umulur ki onlar hatırda tutup, öğüt alırlar”
Kuranın dili ataerkil, bölücü ve aşağılayıcıdır.Surede açıkça görülebileceği gibi; kuran insanları köle/ köle olmayan şeklinde ayırıp buna göre değer biçiyor. Buna göre bir cariye; köle olduğu için değersizdir. Ama Müslüman olmayan bir kadın ile karşılaştırırsak evliliğe daha uygundur.
Nisa 25 : Sizden kimin, hür mü’min kadınlarla evlenmeye gücü yetmezse sahip olduğunuz mü’min genç kızlarınızdan (cariyelerinizden) alsın. Allah, sizin imanınızı daha iyi bilir. Hepiniz birbirinizdensiniz. Öyle ise iffetli yaşamaları, zina etmemeleri ve gizli dost tutmamaları hâlinde, sahiplerinin izniyle onlarla evlenin, mehirlerini de güzelce verin. Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa, onlara hür kadınların cezasının yarısı uygulanır. Bu (cariye ile evlenme izni), içinizden günaha düşmekten korkanlar içindir. Sabretmeniz ise sizin için daha hayırlıdır. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
Bu sure’de de evlenmeye parası yetmediği için özgür ve Müslüman bir kadın ile evlenemeyen erkeklere cariyelerle idare etmeleri ve sabretmeleri öğütleniyor. Yani cariye en kötü durumlarda yetinilmesi gerekendir. Tabii önce sahiplerinden izin alın çünkü onların kendileri üzerinde her hangi bir söz hakları yoktur .Kuran kölelik karşıtı bir tutum almaz, köleleri sahiplerine emanet eder ve sahiplere merhametli olmalarını öğütler. Yine kadını erkeğe köle kılar sonra ise erkeğe merhametli olmasını öğütler.
 Kuran’da Fuhuş
Erkekler güçleri ölçüsünde istediği kadar cariyeyi haremine kapatabilir ve “adil” davranabileceğine emin olursa 4 tane kadın ile evlenebilir. Kuran’a göre bu normaldir ve buna fuhuş denmez. Ama bir kadının evlilik dışında bir erkek ile sex yapması fuhuştur ve sert bir şekilde cezalandırılır. Örneğin Nisa 15’e bakalım.
Nisa 15:“ kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı içinizden (bunu ispat edecek) 4 şahit isteyin . Eğer( 4 kişi ) şahitlik ederlerse o kadınları, ölüm gelip alıncaya veya Allah kendilerine yol gösterinceye kadar evlerde gözaltında tutun. (artık onunla ilişkiyi kesin, topluma karıştırmayın)
Nisa 15’de öyle bir yaklaşım vardır ki fuhuşun ne olduğunu bilmeyen bir kimse kadınlara özgü,tekil bir eylem olduğunu zannedebilir. Sonuç itibariyle para karşılığı cinsel ilişkiye giriliyorsa bunu yapan bir kadın ve bir erkeğin olması gerekir. Bu suçu işleyen kadın ve erkek, iki kişinin de cezalandırılması gerekir. Oysa sanki tek başına suç işleyen kadınmış gibi, kadına nasıl ceza verileceği  anlatılıyor. Yalnızca kadını sorumlu tutuyor. ( Burada lezbiyenlikten bahsedilmediği hususunda özellikle uyarıyor Dr. Hasan Tahsin feyizli)
 İslam yaşamın hemen her alnını titizlikle kurallara bağlayan yegane dindir. Kuran ise gündelik yaşamdan, olağan üstü durumlara kadar her şeyi ayrıntılı olarak ele alıyor. Her ayrıntı ise erkeklerin ihtiyaçlarına uygun olarak düzenleniyor. Diğer canlılar ve özellikle kadın ,yetişkin erkeğin iyi bir kul olma sürecinde sınanacağı alanlara dönüyor.  Deve kervanları, mallar, mülkler, erkek evlatlar ve kadınlar erkeğin şanını temsil ederken aynı zamanda erkeğin sınav alanını da oluşturuyorlar.
 En başa, yaratılış mitine dönüp baktığımız da Allah Adem için,onun kaburgasından bir kadın yaratmış ve bütün varlıkların ismini ademe öğretmiştir.Yani yasa ademindir. Adem adlandıran, hüküm verendir. Diğer bütün canlılarsa ancak onun hakimiyeti altında ve onun tanrısının buyruğuna uyması yolunda birer imtihan araçlarıdırlar. Kuran ise kadınları bu araçsallaştırma içinde ele almıştır.



Bihêle bila zarok biçin - Ulver

Em xwe dispêrin hevdu di mirina şevê de   û dawî dest pê dike   dema bişkurî dimirin di çavên wan de   pirsa di...